3
KRONİK BÖBREK HASTALIĞINDA TEDAVİ
Nurol Arık,Melda Dilek
Kronik böbrek hastalığı, tüm dünyada ortalama yaşam süresinin uzaması ile yıllar içinde sıklığı artmaya devam eden bir hastalıktır. Hastalıkta:
1. Kronik böbrek hastalığı tanısı konduktan sonra diyaliz tedavisini geciktirecek önlemler ve tedaviler uygulanır.
2. Hastalığın ilerleme sürecinde, böbreğin işlev kaybı sonucu gelişen sorunları azaltmak için çeşitli ilaç tedavileri uygulanmalıdır.
3. Böbreklerin süzme işlevini vücudun ihtiyaçlarını karşılayacak derecede yapamadığı zaman ise diyaliz tedavileri veya böbrek nakli gündeme gelir.
KRONİK BÖBREK HASTALIĞININ İLERLEMESİNİ ÖNLEMEYE YÖNELİK ÖNLEMLER
Bu önlemler, hastalığın ilerleme hızını azaltıp, diyaliz tedavisine gereksinimi geciktirmek amacıyla kullanılır.
- Renin Anjiotensin Sistemini Baskılayan Tansiyon İlaçları: Hipertansiyon tedavisinde kullanılan bu ilaçlar hem şeker hastalığına bağlı gelişen, hem de şeker hastalığı dışında gelişen böbrek yetmezliğinde kan basıncını düşürmenin yanı sıra böbrek yetmezliğinin ilerlemesini yavaşlatabilirler. Ancak diğer tedaviler de olduğu gibi doktor kontrolünde tedavi kararı verilmelidir.
- İdrarla atılan protein miktarının azaltılması: İdrarla atılan protein miktarının azaltılması şeker hastalığına bağlı ve şeker hastalığı olmaksızın gelişen böbrek hastalığının ilerlemesini yavaşlatır. Özellikle nefrit adı verilen böbreğin mikrobik olmayan iltihabi durumlarında bu amaçla, hastalığa göre değişen özgül tedaviler kullanılabilir.
- Diyetle Alınan Protein Miktarının Kısıtlanması: Bu konuda şimdiye kadar yapılan bilimsel çalışmalar protein kısıtlanan hastalarda böbreğin süzme işlevindeki gerileme hızının yavaşladığını göstermektedir. Bu nedenle diyaliz tedavisine başlamamış böbrek hastalarında diyetle alınan günlük protein miktarı kilograma 0.6-0.8gr olacak şeklide kısıtlanır.
- Kan Basıncının Kontrolü: Yüksek kan basıncı böbrek hastalığının hızla ilerlemesinin önemli nedenlerinden birisidir. Kan basıncı hedefi; idrarla günlük protein kaybı 1gr’dan az olan hastalar için 130/80mmHg’nın altındaki, 1 gr’dan fazla olan hastalar için 125/75mmHg’nın altındaki değerlerdir. Bu amaçla çoğunlukla birden fazla ilaç kullanılması gerekir.
- Şişmanlığın Tedavisi: Şişmanlık glomerüllerde aşırı çalışma ve damarsal bir takım değişikliklere yol açar. Yapılan bilimsel çalışmalar kilo veren şişman hastalarda kilo verme ile idrardaki protein kaybının azaldığını göstermiştir.
- Sigaranın Bırakılması
- Kan Yağlarındaki Bozukluğun Tedavisi
BÖBREK HASTALIĞINDA KULLANILAN İLAÇ TEDAVİLERİ
YÜKSEK KAN BASINCININ TEDAVİSİNDE KULLANILAN TEDAVİLER
Hipertansiyon böbrek hastalarında sıklıkla bulunur ve son dönem böbrek yetmezliği hastalarının yaklaşık %80’ini etkiler. Hem böbrek hastalığının ilerlemesinde hem de kontrolsüz olduğunda kalp ve damar sisteminde yaptığı hasarlar nedeniyle kan basıncının kontrolü hastalığın her evresinde önemlidir. Tedavide 1) yaşam tarzı değişiklikleri, 2) ilaç tedavisi uygulanır.
Yaşam tarzı değişiklikleri nelerdir?
Böbrek hastalığı olmayan hipertansiyonlu kişilerde olduğu gibi, yaşam tarzı değişiklikleri tedavinin mutlaka bir parçası olmalı, sürekli uygulanmalıdır. Günlük alınan tuz miktarının (3 gramla) sınırlandırılması her hastanın uyması gereken bir kuraldır. Kilo verilmesi( kilo fazlalığı olan hastalarda), egzersiz de kan basıncının kontrolünde yardımcı olur.
Kan basıncı kontrolünde hangi ilaçlar kullanılır?
İlaç tedavileri farklı gruplardan ilaçlarla yapılır. Değişik yollardan etki eden bu ilaçlar tercih edilirken, böbrek hastalığına eşlik eden durumlar ve yan etkiler gözden geçirilerek hasta için uygun olan ilaç veya ilaçlar doktor tarafından başlanır. Ancak ilaç tedavisi mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ile beraber uygulanmalıdır.
Kan basıncını düşürmek üzere kullanılan ilaçlar etki yollarına göre sınıflara ayrılır. Sık kullanılan bazı ilaçlardan bahsedecek olursak:
1. İdrar söktürücü ilaçlar: Su ve tuzun idrar olarak atılımını sağlayarak kan basıncını kontrol eden bu ilaçlar, hipertansiyon tedavisinde sık kullanılır. Böbrek yetmezliği durumunda daha güçlü olan ve böbreklerin kıvrımlı tubüllerine etki eden furosemid gibi idrar söktürücülerin, yüksek dozda kullanılması gerekir. Bu ilaçlar ancak hala idrarı olan hastalarda kullanılabilir.
Vücuttaki su fazlalığı özellikle idrar miktarının azaldığı diyaliz hastalarında hipertansiyonun önemli bir nedenidir. Sıvı fazlalığının kontrolünde, idrar çıkaran hastalarda idrar miktarını artırmak için bu ilaçlar kullanılabilir. Ancak diyaliz hastalarında tuz alımının kısıtlanması ve iki diyaliz arasında 1,5-2kg’ı aşmayacak şekilde sıvı alımının kısıtlanması kan basıncının kontrolünde uyulması gereken önlemlerdir.
Bu ilaçlara ait en sık yan etki serum sodyum ve potasyum düzeylerinde değişikliktir.
2. Damarları genişleterek etki eden ilaçlar: Bu şekilde etki eden değişik ilaç grupları vardır.
Bu grup ilaçlardan olan anjiotensin dönüştürücü enzim engelleyicileri (kaptopiril, enalapril, lizinopril, silazapril, trandolapril… gibi) ve anjiotesin reseptör blokörleri (Losaran, telimisartan,valsartan gibi) damar duvarında etki ederek damarın kasılarak daralmasını sağlayan anjiotensin adı verilen maddenin aktif hale gelişini veya damarda etki göstermesini engelleyerek etki ederler. Bu ilaçlar kan basıncını azaltmanın yanında, idrarla protein kaybı olan hastalarda, kaybı azaltmada yararlı etkileri vardır. Bu ilaçların kullanımı sırasında özellikle böbrek yetmezlinde potasyum yükselebileceğinden dikkatli olunmalıdır. Bazen anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri öksürüğe neden olabilir.
Kalsiyum kanal blokörleri (amlodipin, nifedipin, diltiazem, isoptin gibi) damar duvarındaki kalsiyum kanallarını tıkayarak damarların genişlemesini sağlayarak etki ederler. Bu ilaçlar kabızlık, ayak bileğinde ödem gibi yan etkilere neden olabilir. Kalp üzerine olan etkileri nedeniyle kalp ritim bozukluğu, damar hastalığı gibi durumlarda da kullanılır.
Alfa blokör adı verilen benzer şekilde etki eder ve genellikle diğer ilaçlarla beraber kullanılırlar. İlk doz alınırken gece ve düşük dozda alınması, bazen ilk doz alındığında görülen bayılma yan etkisini azaltmak açısından yararlıdır.
Kalpten pompalanan kan miktarını azaltarak etki eden ilaçlar: Atenolol, metoprolol, karvedilol gibi beta blokör gruptaki ilaçlar bu şeklide etki eder. Bu ilaçlar kan basıncını damarlar üzerindeki etkileriyle de düşürürler. Kalp üzerine olan olumlu etkileri nedeniyle kalp damar hastalıkları ve yetmezliğinin tedavisinde de kullanılırlar. Kalp hızını yavaşlatırlar. Bronşlarda daralma, kalp hızında yavaşlama gibi yan etiklere neden olabilirler. Bu ilaçlar yavaşça doz azaltılarak bırakılır, aniden kesilmez.
Hipertansiyon hem böbrek hastalığının ilerleme hızını arttırdığı, hem de kalp-damar hastalıkları gelişme riskini arttırdığı için kontrolü önemlidir. İlaçların doktor önerisine uygun olarak kullanılması, bir yan etki görüldüğünde doktora başvurulması tedavi başarısında önemlidir.
Hekimler tedavide kullanılan ilaçların seçimine karar verirken, eşlik eden diğer durumları da göz önünde bulundurarak hasta için en uygun ilaç ya da ilaçları seçmeye çalışır. Böylece birden fazla durumda kullanılan ilaçlardan en fazla yarara elde edilmeye çalışılır. Özellikle böbrek yetmezliği varlığında, hipertansiyon tedavisinde, çoğunlukla birkaç ilaç kullanılması gerekebilir.
İlaçlar hemen etki eder mi?
Hipertansiyon tedavisinde başlanan ilacın tam etkisini görebilmek için 3-4 haftalık bir süreye ihtiyaç vardır. Bu nedenle tedavinin yeterli olup olmadığına karar vermek için biraz beklemek gerekli olacaktır.
Yan etki olduğunu düşündüğümüzde ne yapalım?
Kullanılan ilaçlara ait bazı yan etkiler bazı hastalarda görülebilir. Yan etki ile karşılaştığınızda, doktorunuza başvurmanız durumunda, tedaviniz yeniden düzenlenecektir.
İlaçların düzenli alınması tedavinin başarısında önemlidir. İlaçların düzensiz veya rasgele alınması durumunda kan basıncı kontrolü sağlamak zorlaşacaktır.
KANSIZLIK VE TEDAVİSİ
Kansızlık nedir?
Kansızlık(anemi) böbrek hastalığında sık rastladığımız, günümüzde kullanılan ilaçlarla tedavisi geçmişe göre daha kolay olan bir sorundur.
Kırmızı kan hücreleri kemik iliğinde üretilir ve bu hücrelerin içinde bulunan protein yapısındaki hemoglobin, dokulara oksijen taşınmasından sorumludur. Kansızlık kırmızı kan hücrelerinin azalmasına verilen isimdir. Kan sayımında hemoglobin düzeyinin düşmesi ile tespit edilir.
Hemoglobin düzeyi yaş ve cinsiyete bağlı olarak değişir. Kronik böbrek hastalarında hemoglobin düzeyinin kadınlarda 12g/dl, erkeklerde 13,5g/dl’nin altında olması durumunda kansızlık açısından testlerin yapılması önerilir.
Kansızlık ne gibi şikayetlere neden olur?
Anemi yavaş gelişirse hemoglobin düzeyleri çok düşünceye kadar genellikle bulgu vermez. Halsizlik, solukluk, kolay yorulma, çarpıntı, nefes darlığı en sık neden olduğu şikayetlerdir.
Böbrek hastalığında hastalığın hangi döneminde kansızlık görülebilir?
Kronik böbrek hastalığında genellikle böbreğin süzme fonksiyonu yaklaşık 60ml/dak’nın (şeker hastalarında daha erken olabilir) indiğinde kansızlık gelişmeye başlar. Böbrek işlevlerindeki kayıp oranı arttıkça kansızlığın derecesi de genellikle artar.
Böbrek yetmezliğinde neden kansızlık olur?
Böbrek hastalığında görülen kansızlığın en önemli nedeni eritropoetin salgılanmasındaki yetersizliktir. Ancak fark edilmeyen veya fark edilebilen kan kaybı artışı (hemoroid kanaması, mide-barsaklardan hissedilmeyen kayıplar, kadınlarda adet kanaması gibi), kan hücreleri üretimi için gerekli maddelerin besinle alınmasındaki yetersizlik, kırmızı kan hücrelerinin yaşam süresinin kısalması, hemoglobin yapımındaki bozukluklar gibi nedenler böbrek hastalarında da kansızlık nedeni olabilir.
Hangi laboratuar testleri kullanılır?
Hasta değerlendirmesine kan sayımı ile başlanarak kansızlığın derecesi ve kan hücrelerin bazı özellikleri öğrenilir. Böbrek hastalığında kansızlığa katkıda bulunan faktörlerden birisi olduğundan vücuttaki demir durumu da değerlendirilir. Bu amaçla kandaki demir düzeyi ve demir depolarının durumunu değerlendirmek için ferritin düzeyine bakılır. Ferritin düzeyinin hemodiyaliz hastalarında 200 ng/ml, karın diyalizi yapan veya henüz diyaliz tedavisi uygulanmayan hastalarda 100 ng/ml’nin üzerinde tutulması hedeflenir ve bu durumu sağlamak ve korumak için çoğunlukla demir tedavisi de verilir. Yine demir düzeylerini takip etmede serum demiri, demir bağlama kapasitesi gibi ölçümler de yararlıdır.
Tedavi ile hedeflenen hemoglobin düzeyleri nelerdir?
Aneminin derecesi, tipi ve demir depolarının durumu gerekli testlerle değerlendirildikten sonra, tedavi düzenlenir. Tedavi için hedef hemoglobin düzeyi, hastaya göre değişmekle beraber 11-12g/dl civarıdır. Burada hastayı takip eden doktor, hastanın durumuna göre karar verir. Hedeflenen düzeylerin üzerine çıkıldığında tedaviye ara verilebilir.
Tedavide hangi ilaçlar kullanılır?
Tedavide kullanılan en önemli ilaç, böbrek yetmezliği nedeniyle yeterince salgılanamayan ERİTROPOETİNdir. Ayrıca demir depolarını desteklemek üzere, demir tedavisi de uygulanır. Demir tedavisi özellikle hemodiyaliz hastalarında damardan uygulanabilir. Yine özellikle diyaliz hastalarında, gerekli durumlarda kan hücresi yapımına katılan vitaminler de kullanılabilir.
Her kronik böbrek hastasında eritropoetin tedavisine ihtiyaç olmayabilir. Özellikle polikistik böbrek hastalarında bu kistlerden salgılanan eritropoetin nedeniyle kansızlık görülmeyebilir.
Eritropoetin ülkemizde kısa ve uzun etki süresi olan iki ayrı şekilde bulunmaktadır. Her ikisi de aynı görevi yapar. Kısa etki süresi olan eritropoetin preparatları genellikle haftada iki veya üç kez, kilogram başına 50-150ünite şeklinde başlanır ve 2-4 hafta sonra kan değerlerinde düzelme görülür. Bu tedavi cilt altından uygulanır. Etki süresi daha uzun olan ve haftada bir kez uygulanan darbepoetin ise, yine kilograma 0.25-0.75µg dozlarından başlanır ve cilt altına veya damar içine verilebilir. Bu tedavilerin yüksek dozda uygulanmasına rağmen yeterli yanıt alınamayan yani hemoglobini yükselmeyen hastalarda ilaca dirençten bahsedilir.
Tedaviye rağmen hemoglobin düzeyinin düzelmediği durumlar var mıdır?
İlacın düzenli ve uygun şekilde kullanılmasına rağmen yetersiz yanıt alınmasının değişik sebepleri bulunur:
Ø Demir eksikliği
Ø İltihabi olaylar (kateter enfeksiyonu, verem hastalığı gibi)
Ø Paritiroid bezinin fazla çalışması
Ø Diyaliz tedavisinin yetersiz olması (diyaliz süresinin veya sayısının teresizliği gibi)
Ø Yetersiz beslenme
Ø Kanın vücutta yıkılması
Demir eksikliği eritropoetin tedavisine yetersiz yanıtın en önemli nedenlerinden birisidir. Bu nedenle doktorunuz tarafından önerilen şekilde demir tedavisini kullanmanız, aynı zamanda eritropoetin tedavisinin başarısını arttırmak açısından da önemlidir.
Eritropoetin tedavisi sırasında kan basıncı yükselebileceğinden, ilaç başlamadan önce kan basıncının kontrol altına alınması gerekir.
Kan nakli ne zaman uygulanır?
Eritropoetin kullanılmaya başlandıktan sonraki yıllarda, kronik böbrek hastalarında kan nakli ihtiyacı oldukça azalmıştır. Kan nakli ancak kalp hastalığı, ani kan kaybına neden olan mide kanması gibi durumlar veya kansızlığa bağlı belirgin şikayetlerin varlığında düşünülür. Kan verilmesi sırasında çeşitli alerjik durumlar gelişebilir ve hepatit bulaşma riski az da olsa vardır. Yine organ nakli düşünülen hastalarda verilen kanlar kişide ileride duyarlılık artışına neden olabileceğinden, kan naklinden kaçınılmaya çalışılır.
Böbrek hastalığında artan demir kaybı nedeniyle demir desteğine ihtiyaç duyulur. Bu amaçla ferritin düzeyleri izlenerek, demir hapları verilebileceği gibi, özellikle hemodiyaliz hasalarında damardan demir tedavisi yapılabilir.
KEMİK HASTALIĞINDA KULLANILAN İLAÇLAR
Kronik böbrek hastalığında, kemik hastalığı değişik şekillerde görülebilir. Serum fosforunda yükselme, D vitamini metabolizmasındaki değişiklikler, serum kalsiyumunun düşmesi, parathormon salgılanmasındaki bozukluklar kemik hastalığı gelişimindeki önemli faktörlerdir. Kemik hastalığına ait bulgular genellikle böbreğin çalışma oranı % 50nin altına düşünce gelişmeye başlar. Bu bulguların takip ve tedavisi için genellikle önerilen böbreğin çalışma oranı % 60 civarında iken kalsiyum, fosfor ve parathormon düzeylerinin ölçülmeye başlanması, böbreğin süzme oranı ve kullanılan tedavilere göre belirli aralıklarla bu ölçümlerin tekrar edilmesidir. Böylece erken dönemde bozuklukların tespit ve tedavisi mümkün olacaktır.
Böbrek hastalığında hedeflenen kalsiyum, fosfor ve parathormon düzeyleri nelerdir?
Böbrek hastalığının derecesine göre değişen serum fosfor, kalsiyum ve parathormonu düzeylerini sağlamak tedavideki amaçlardan birisidir. Bu hedefler:
Böbrek hastalığının evresi |
Hedeflenen kalsiyum düzeyi(mg/dl) |
Hedeflenen fosfor düzeyi(mg/dl) |
Hedeflenen parathormon düzeyi(pmol/dl) |
3 |
Normal sınırlar |
2,7-4,6 mg/dl |
35-70 |
4 |
Normal sınırlar |
2,7-4,6 mg/dl |
70-110 |
5 |
Normalin alt sınırları |
3,5-5,5 mg/dl |
150-300 |
Bu hedefleri sağlamak üzere alınabilecek önlemler nelerdir?
Serum Fosfor Düzeyini Kontrol Etmek İçin Kullanılan Tedaviler
Besinlerle Alınan Fosforun Kısıtlanması: Serum fosforu hastalığın evresine göre hedeflenenden yüksek olan hastalarda, günlük gıdalarla alınana fosfor 800-1000mg olacak şekilde kısıtlanır.
Fosfor Bağlayıcı İlaçların Kullanımı: Bu ilaçlar barsaklardan fosfor emilimini engelleyip, atılımını arttırarak etki ederler.
Bu amaçla kullanılabilecek farklı ilaçlar bulunmaktadır;
- Kalsiyum içeren fosfor bağlayıcılar
- Alüminyum içeren fosfor bağlayıcılar
- Alüminyum ve magnezyum içermeyen fosfor bağlayıcılar
Kalsiyum içeren fosfor bağlayıcılar kalsiyum asetat ve kalsiyum karbonat gibi farklı yapılarda olabilir. Kalsiyum içeren fosfor bağlayıcı ilaçlar kullanılırken hiperkalsemi(serum kalsiyumunda artma) gelişebilir. Bu ilaçların kullanımı sırasında yemeklerle beraber alınması durumunda, kalsiyum daha az emilirken, fosfor daha çok uzaklaştırılır ve hiperkalsemi engellenebilir. Genel olarak günlük alımlarının 1.5gramı geçmemesi önerilir. Kalsiyum içeren fosfor bağlayıcı ilaçlar serum kalsiyumu düşük hastalarda öğün aralarında alınarak kalsiyum desteği için de kullanılabilir. Kalsiyum karbonat, asidik ortamda daha iyi çözündüğünden, mide asidini azaltan ilaçlar alındığında etkinliği biraz azalabilir.
Alüminyum İçeren Fosfor Bağlayıcılar: Fosforu uzaklaştırma güçleri fazla olmasına rağmen, uzun süre kullanımlarında vücutta alüminyum birikimi ve buna bağlı yan etkilere yol açtığından, ancak serum fosforunun çok yüksek olduğu hastalarda kısa süreli olarak kullanılır.
Alüminyum ve Magnezyum İçermeyen Fosfor Bağlayıcılar: Sevelamer barsaklardan emilmez ve serum kalsiyumunu yükseltmeksizin fosforu uzaklaştırabilir. Bu ilaç, serum yağları üzerinde de yararlı etkiler yapar. Bu ilacın kullanılabilmesi için ülkemizde sosyal güvenlik kurumları bazı koşullar belirlemiş olup, bu koşullara uyan hastaların ilacı kurum tarafından karşılamaktadır.
Diyaliz Tedavisi: Dört saatlik hemodiyaliz tedavisi ile, her bir seansta yaklaşık 700mg fosfor uzaklaştırılır. Karın diyalizi ile ise günlük yaklaşık 300mg fosfor uzaklaştırılır. Bu miktarlar, günlük alınabilecek fosforun ancak 800mg’a kadar kısıtlanabileceği göz önünde bulundurulduğunda diyaliz tedavisinin tek başına fosfor kontrolünü sağlamak için yetersiz olacağı aşikardır. Bu nedenle diyetle fosfor kısıtlanması ve fosfor bağlayıcıların kullanılmasına devam edilmesi gerekir.
Serum Kalsiyumunun Kontrolünde Kullanılan Tedaviler: Böbrek hastalarında serum kalsiyumunun normal sınırlarda olması hedeflenir. Bu nedenle kalsiyum düzeyi düşük olan hastalarda kalsiyum karbonat ve asetat ile destek tedavisi yapılır. Bu durumda ilaçların öğün aralarında alınması önerilir ve hiperkalsemi açısından tedavini izlenmesi gerekir. D vitamini de kullanılıyorsa hiperkalsemi daha çabuk gelişebilir.
Serum kalsiyum ve fosforunun kontrolünde amaç hastalığın evresine göre hedeflenen değerlere ulaşmayı sağlamaktır. Serum kalsiyum ve fosfor değerlerinin çarpımının (örneğin kalsiyum 9mg/dl, fosfor 7mg/dl olduğunda çarpım 63) 55’in altında olması sağlanmaya çalışılır. 55’in üzerindeki değerlerde damarlar başta olmak üzere kalsiyum organlarda çöküp, birikebilir.
Diyaliz solüsyonunda bulunan kalsiyum içeriğinin düzeyi de hastaya göre ayarlanarak tedavide yardımcı olarak kullanılabilir.
D Vitamini Tedavisi: D vitaminin böbreklerde yapımının bozulması nedeniyle böbrek yetmezliğinde destek tedavisi gerekebilir. Bu nedenle kalsitiriol, alfa kalsidiol gibi D vitamini içren ilaçlar kullanılabilir. Ağızdan veya damar yolundan kullanılan bu ilaçlar serum parathormon düzeyini düşürmede yararlıdır. Kullanımları sırasında serum kalsiyum ve fosforunda yükselmeye neden olabileceklerinden, dikkatli olunmalıdır.
Parikalsitol ülkemizde de kullanılabilen serum kalsiyum ve fosforunda daha az yükselmeye neden olan bir D vitaminidir. Ülkemizde parikalsitol kullanımı sosyal güvenlik kurumunun belirlediği koşullara uyan hastalarda mümkündür.
Paratiroid Bezlerinin Ameliyatla Çıkarılması: Kronik böbrek hastalığında D vitamini eksikliği, serum fosforunun yükselmesi ve kalsiyumun düşmesi paratiroid bezlerin aşırı çalışmasına neden olur ve bezlerde büyüme görülür. Bazı durumlarda bezlerin cerrahi olarak çıkarılması gerekir:
Ø Serum parathormon düzeylerinin çok yükseldiği(>800pg/ml) ve fosfor ve kalsiyum düzeylerinin yüksek olması nedeniyle ilaç tedavisi yapılamayan hastalar
Ø Normalde beklenenden daha hafif yaralanmalarla kırık oluşumu
Ø Tendon yırtılmaları
Ø Şiddetli kaşıntı
Ø Ciltte yara oluşumu
Paratiroid ameliyatını takiben serum kalsiyumunda düşme görülebileceğimden, kalsiyum düzeyi takibi ve ihtiyaca göre değişen düzeylerde kalsiyum ve D vitamini verilmesi gerekebilir. Cerrahi sonrası bazen bezler tekrar fazla çalışmaya başlayabilir.
HEPATİT VE KRONİK BÖBREK HASTALIĞI
B virüsüne bağlı hepatit tüm dünyada pek çok insanı etkilemektedir. Virüsle temas sonucu kişi bağışıklık kazanabileceği gibi, bazı hastalarda bağışıklık gelişmez ve virüs vücutta kalabilir. Hastalık fark edilmeden geçirilebileceği gibi, sarılıklı ve daha ağır şekillerde de geçirilebilir. Mikrobun altı aydan daha fazla süreyle vücutta kalması durumunda kronik hepatitten söz edilir. Bu tip hepatit kan, vücut salgıları, anneden çocuğuna doğum sırasında geçebilir. Hemodiyaliz hastaları için bulaşma riski diğer toplumdan fazla olduğundan kronik böbrek hastalarında eğer virüse karşı bağışıklık yok ise aşılama yapılması önemlidir. Bu amaçla çift doz olarak 0,1,2 ve 6. aylarda aşı yapılır.
Kronik hepatit tedavisi, hastanın karaciğerindeki hasar genellikle biyopsi ile belirlendikten sonra planlanır. İnterferon adı verilen ve normalde vücut savunmasında önemli görevleri olan ilaç kullanılır. İnterferon virüsleri yok eder, çoğalmayı ve dokunun serleşmesini önleyici ve bağışıklık sistemini düzenleyici görevleri vardır. Bu tedavi bir yıl kadar sürebilir. İnterferon yanında veya bazen tek başına yine virüs çoğalmayı önleyici etkileri olan lamivudin, adefovir gibi ilaçlar da kullanılabilir.
C virüsüne bağlı hepatit %70’e varan oranlarda kronikleşmesi nedeniyle önemli bir sorundur. Çeşitli tipleri olan virüsün, tedaviye cevabı tipe göre değişebilir. Hastalık farkına varılmadan geçirilebileceği gibi, sarılıklı veya daha ağır şekillerde de geçirilebilir. Virüs kan, cinsel ilişki yoluyla, anneden çocuğuna, yakın temasla geçebilir. Hemodiyaliz hastalarında hepatit C bulaşma riski normal toplumdan daha fazladır.
Hepatit C tedavisinde, karaciğerdeki hasar genellikle biyopsi ile belirlendikten sonra interferon tedavisi ve virüs çoğalmasını engelleyen ribavirin gibi ilaçlar kullanılır.
AŞILAR
Böbrek hastalarında bağışıklık sistemi zayıf olduğundan aşılara cevap normal toplumdan daha az olur. Genellikle daha az antikor cevabı gelişir ve koruyuculuk süresi daha kısa sürer.
Hepatit B Aşısı: Böbrek hastalarında aşıyı takiben %50-60 oranında bağışıklık gelişir. Aşının çift doz olarak uygulanması, bağışıklık durumunun takibi önerilir. Takipte bağışıklık yeterli değilse aşı tekrar edilir. Aşı yanında, özellikle temizliğe dikkat edilmesi, diyaliz ünitelerinde bulaşıklığı azaltmak konusunda yardımcı olur.
Pnömokok Aşısı: Zatürree gibi solunum yolu enfeksiyonlarına yol açan bir bakteri olan pnömokoklara karşı böbrek hastalarında aşı yapılması önerilir. Bu aşıya da cevap sağlıklı insanlardan daha düşüktür. Aşı beş yılda bir yapılır.
Grip Aşısı: Tüm kronik böbrek hastalarında yıllık grip aşısı önerilir. Aşı enfeksiyonun daha hafif geçirilmesi açısından da önemlidir.
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI
Böbrek hastalarında değişik cinsel fonksiyon bozuklukları görülebilir:
Kadın hastalarda
Ø Çocuklarda cinsel olgulaşmada gecikme
Ø Adet görememe
Ø Aşırı adet kanaması
Ø Gebelik olasılığında azalma
Ø Düşük riskinde artış
Ø Cinsel isteksizlik
Erkek hastalarda
Ø Çocuklarda cinsel olgunlaşmada gecikme
Ø Cinsel isteksizlik
Ø Cinsel ilişki sıklığında azalma
Ø Sperm sayısında azalma
Ø Hormonal değişiklikler
Hastalarda cinsel işlev bozukluğunun sebepleri nelerdir?
- Kronik hastalık
- Depresyon
- Otonom sinir sisteminde işlev bozukluğu
- Damarsal bozukluklar
- Hormonal anormallikler
- Tedavide kullanılan bazı ilaçların yan etkileri
Depresyon cinsel işlevlerde bozukluğa yol açabilir ve diyaliz hastalarında sık olarak depresyon görülebilir
Otonom sinir sistemi organlarımızın belirli bir düzen içinde çalışmasını sağlamakta olup, böbrek hastalığında biriken artık ürünlerin etkisiyle bu sistemde anormallikler gelişebilir.
Penisin kanlanması cinsel işlevlerin yerine getirilmesinde önemlidir. Kalp ve bacak damarlarında olduğu gibi, penisi besleyen atar damarlarda da daralma meydana gelebilir.
Böbrek hastalarında hormonal sistemde meydana gelebilen değişiklikler bazen cinsel işlevlerde bozukluğa yol açabilir.
Böbrek hastalarında özellikle hipertansiyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar cinsel işlev bozukluğuna yol açabilir.
Erkek hastalarda tedavide neler yapılır?
Öncelikle hastanın şikayetleri, kullandığı ilaçlar öğrenilip muayene edilir. Hormonal durum değerlendirilir. Bu duruma yol açabilecek çok sayıda neden olabileceğinden nedenler ortaya konduktan sonra ona göre tedavi planlanır.
Sildenafil son yıllarda bu amaçla kullanılan bir ilaçtır. İlaç alındıktan 1-2 saat sonra etkisini gösterir. Bazı ilaçlarla etkileştiğinden mutlaka doktor önerisiyle kullanılmalıdır.
Kadınlardaki cinsel işlev bozuklukları nelerdir?
Diyaliz hastalarında adet düzensizliği sıktır. Bazen adetler uzun süreli kesilebilir. Gebe kalma olasılığı azalsa da hala devam eder, bu nedenle etkin bir korunma yöntemi kullanılmalıdır. Gebe kalınması durumunda annede kan basıncında yükselme olabilir ve düşük riski fazladır. Bebek sahibi olmak için böbrek naklini beklemek(nakilden sonra da bir süre daha beklenir) anne ve bebek açısından daha güvenlidir.
BÖBREK HASTALIĞINDA İLAÇ KULLANIMI
Böbrekler pek çok ilacın ve ilaçların vücutta parçalanması sonucu gelişen artık ürünlerinin atılım yeridir. Böbrek hastalıklarında ilacın vücutta kan yoluyla taşınması, parçalanması, emilimine ait bir takım değişiklikler de meydana gelir. Bu nedenlerle böbrek hastalarında kullanılacak ilaç dozlarının, böbreğin görev yapma derecesine göre dozlarının ayarlanması gerekir. Aksi takdirde normal dozda kullanılan ilaçlar vücutta birikip yan etkilere neden olabilir. Bu ayarlama ve bazı ilaçlardan kaçınma, özellikle hala idrarı olan hastalarda böbrek yetmezliğinin ilerlemesini hızlandırmamak açısından da önemlidir.
Bu nedenlerle, böbrek hastaları ilaçlarını önerilen dozda ve aralıkta kullanmalıdır. Doktor önerisi dışında ilaç kullanmamalıdır.